bask bölgesi notları

İspanya’da daha önce ziyaret etme fırsatım olmadığı Bask Bölgesine 2019 senesinde giderken gene her zamanki alışkanlığım olan lokal dilden üç-beş cümle kapayım derken o da nesi? Nasıl bir dil o? Hiçbir dile benzemez, kizilderili kabile isimlerini andıran sözcükler… Sonra araştırıyorum ki hiçbir dil ailesine ait değilmis Bask dili. Gene de 3-5 kelime kapmaya çalışıyorum…

Bask Dili Örnek Cümleler

Bu alttaki yazıya metro istasyonunda yerde dikkatimi çekti. Bazı rivayetlere göre Kızılderili kökeni olduğu söylenen Basque dili ile Türkçe arasında bir bağ kurmuştum ki, “geldi” çok farklı bir anlama geliyormuş. Burada yazan aslında “Tren durduğunda binin” miş.

Bir an “Tren geldi” yazıyor zannettim:)


İlk günkü plan Bilbao ve tabii önceliğimiz Guggenheim. Yolculuk kitabım ise Dan Brown Başlangıç ama kesinlikle bilinçsiz olarak! Bu bölgede geçtiğini ve Guggenheim’ı da obsessif derece anlattığını bilmiyordum…  Dan Brown bana hep sürpriz yapıyor, aynı şey Inferno ile de başıma gelmişti, Kitabı okuduktan önceki Vatikan yolculuğum ve Sultanahmet’e gidişim tamamen tesadüf idi.


Guggenheim’a başlamadan, İspanya’nın genel asimetrik tutkusuna değinmem gerekiyor. Desigual gibi markanın olduğu, Gaudi gibi bir mimarın olduğu, Picasso’nun, Salvador Dali’nin ülkesinden bahsediyoruz. Gaudí’nin doğadan esinlendigi eserlerinde klasik mimarideki bıçakkaydi simetriyi göremezsiniz.

Guggenheim


Guggenheim’a doğru yürürken, ip gibi uzanan sokağın en sonunda aradan kendini o metalik-parlak ve asimetrik şekil hemen belli ediyor. Daha da yaklaşınca doğadaki dağlar gibi, denizdeki dalgalar gibi, sanki orada zaten milyonlarca yıldır varolan doğal bir oluşummus gibi tüm heybetiyle duruyor. Klasik mimariyi reddediyor, başkaldırıyor, isyan ediyor… Dış cephesindeki parlak titanyumlar yerine doğal bir kaplama olsa, belki doğanın bir parçasıymis gibi bile orada kendini kabul ettirebilir…


Guggenheim’da en merak ettiğim eser Klein’in gölünü göremezsem de, Klein mavisinin ne olduğunu çıplak gözle görebileceğim bir eser buluyorum, asıl hedefe ulasamasam da bu rengi bile görmek benim için kafidir. Yarı Bienal, yarı klasik sanat hissiyatı var içeride. Guggenheim’ı yazılı anlatmak gercekten zor.


Bask dilini öğrenmek zor, artık pes ediyorum zira düşündüğüm kadar da koyu değilmiş ortam, herkes İspanyolca konuşuyor.


İlk günümüzde bu coğrafyanın olmazsa olması Pintxo(Pinço diye okunuyor) yemeye gidiyoruz. Genel olarak tat kalitesinin üst seviye olduğunu soyleyebilirim.  

Tapas Ispanyolların meze tipi atıştırmalıklara verdiği ad, Pinchos ise Baskların

https://www.sansebastianpintxos.com/en/blog/427-the-pintxo-and-the-tapa

Pinchos/Pintxo (Pinços)


2. gün durağımız San Sebastian. Fransa sınırından önceki şehir. Bilbao’dan San Sebastian’a giden yol sanki Karabük’ten Amasra’ya giden yol gibi. Giderek daha Karadeniz tarzı coğrafya kendini belli ediyor, yeşilin her rengi var. Avrupa nin en iyi plajı kabul edilen La Concha, San Sebastian’da bulunuyor.

La Concha

Bu derecede yuvarlak ve ucu dar açık gözüken nadir koy bilirim, diğeri de İngiltere Dorset bölgesindeki Lulworth Cove. Başka bilen varsa lütfen yoruma yazsin öğrenelim! 😁 La Concha yi görür görmez yüzlerimiz gülüyor. Kilometrelerce boyunca pürüzsüz bir yuvarlak seklinde uzanan, hem turkuaz hem mavi renklerin olduğu, tek bir taş olmayan pürüzsüz ince kumlara sahip. Tabii ki bir Amasra-İnkumu degil! 😁 Hele Sedir Adası hiç değil!

 
Akabinde gelen haber ile, meğersem burası en iyi plajın yaninda bir de en iyi restoranların sayıca en fazla olduğu Tokyo dan sonra ikinci şehir imiş. (Bu küçük şehirde 11 tane Michelin-Star restoran bulunmakta!).

Oxford&Cambridge’in olduğu ülkede çok iyi olmayan bir okul olamaz, İtalya’da üst seviye lezzetli olmayan bir pizza olamaz, keza Gaziantep’de iyi olmayan bir kebapçı kesinlikle barınamaz. Yani 11 Michelin restoranının olduğu şehirde de tüm tadlar mükemmel olmak zorunda!

Anonim

Bunu bilmemenin cahilliğini telafi için hemen o Pinxhocu senin, bu benim sekiyoruz. Bir orada, bir burada, az az yemenin zaten burada norm olduğunu bilmeden… Pintxo’lar lezzetli, tanesi 1-2 Euro civarı, binbir türlüsü mevcut… San Sebastian’ın Old Town ortamıda sayısız Pinchos Bar bulabilirsiniz.

Yolumuz bu sefer içlere doğru, sahil böyle ama içeriler nasıl diye merak ediyoruz. Heryer organize sanayi bölgesi mübarek. Bu bölgenin zenginliğinin boşa olmadığını adım başı yol boyunca varolan fabrika ve tesislerden anlayabiliyorsunuz.

Basque bölgesi kişi başına düşen gelir açısından İspanya’nın en zengini

https://en.wikipedia.org/wiki/Ranked_lists_of_Spanish_autonomous_communities

İlk random ulaştığımız ufak bir kasaba var. Kasaba ama fabrikası var! Sokaklarda gezerken, Franko zamanında bu küçük kasabalarda her köşe başında asayişi saglayan askerleri hayal ediyorum. Doviz bırakmadan dönmek ayıp olur, içeride full Basque konuşulan lokal bir tavernada bisiler içip gene yeşilliklerin arasından, nehirlerin kenarından yola devam…. 


Karadeniz tipi dağları delen onlarca tünelden geçiyoruz, en sonda ise Bolu Tuneli uzunluğunda bir tünelden geçerken hah diyorum, asıl büyük sıra dağı geçiyoruz. Tünel bitiyor, çıkıyoruz ve sanki Karadeniz’den İç Anadolu ya gecmis gibi, bozkır, yeşillik kalmadı, keskin bir coğrafya değişimi söz konusu. Sıradaki şehir ise Vitoria-Gasteiz. İki kelime biri İspanyolca diğer Baskca ismi. Burası meğersem Bask bölgesinin başkenti sayılırmis. Şaşırtıcı Medieval sokakları barındırıyor, orta çağdan fırlamış havası veriyor. Burada uğradığımız Artium bir sanat müzesi, gene Bienalvari çalışmalar göze çarpıyor. Genelde Ispanya’nın Franko sonrası dönemi ve iş karışıklık zamanlarını anlatıyor. Elimize verdikleri 10 soruluk challenge olmasa o kadar detaylı inceleyemezdik sanırım…. Soruları doğru yanıtlıyoruz ve dandik bir hediyeyi kapıyoruz:) 


Son gün programımız olan Santander ise Bilbao‘nun batısında gene deniz kıyısı bir şehir. İzmir’e benzeyen bu şehirde apartman mimarisi bizim çok alışık olduğumuz “düz” apartman. Gene ucunu göremediğiniz plajlara sahip. Genelde açık deniz olduğu için daha dalgalı bir denizi var. O kadar da gelip görmeye değecek birşey bulamıyoruz, bu günümüzü de San Sebastián da geçirmediğimize yanıyoruz.

 
Özet olarak Bask dili çok acaip. Bask bölgesi hem ekonomi, hem de sanatta üst seviyede. Özgürlük zaten günümüzde bu ikisi ile kazanılmakta degil miydi? 

Derya Sezen Yazar:

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

eighty ÷ ten =